Hormonla Yaşamak Mı Hormonlu Yaşamak Mı?

Gelişen teknoloji ve değişen yaşam koşulları bize sürekli yeni ürünler yeni lezzetler sunmaya devam ediyor. Modern yaşamın gelişmesiyle artan alışveriş merkezlerinde daha önce bilmediğimiz görmediğimiz birçok bitkisel ürünle karşılaşıyoruz.

Bazı besinlerin görüntülerinin kusursuzluğu başımızı döndürse de tatlarına baktığımızda hayal kırıklığı yaşayabiliyoruz. Bazıları bildiğimiz tat ve lezzeti taşımıyorlar. Hepimiz tedirgin oluyoruz. Çünkü medyada haberlerde hep aynı şeyleri dinliyoruz:Hormonlu besinler sağlık açısından oldukça zararlıdır! Daha önce belleklerimize yer etmiş,hormonlu ürün tanımlarını anımsıyoruz.;“Elmaya bak,nasıl da büyük,biçimsiz;ya domatese ne demeli,içleri sulu,çekirdeği de yok. Çekirdeksiz üzümler,bitişik salatalıklar,yapışık kirazlar,erikler. Bu bitkileri bu hale getiren hormonlardır denmişti. Kimyasal maddeler,genetiği değiştirilmiş ürünler derken kafamız karışıyor. Peki,bunların birbirinden farkı ne? Bir kavram kargaşası içinde buluyoruz kendimizi. Dolayısıyla adını sıkça duyduğumuz hormonun kimyasal madde olduğunu,genetiği değiştirilmiş ürünleri de o hale getirenin hormon olduğunu sanıyoruz. Çözüm olarak kendimize sunduklarımıza gelince:kimisi kilosu 1 milyondan domates alacağına,beş mislini verip,hormonsuzunu aldım demenin keyfini yaşıyor. Aslında bunların hepsi gereksiz,çünkü hormonların bitkiler üzerinde hiçbir olumsuz etkisi bulunmuyor. Aksine,bir bitkinin var olması hormonlar sayesinde olası. Yani yıllar yılı afiyetle yediğimiz her meyvenin sebzenin evlerimizde bahçemizde yetiştirdiğimiz süs bitkilerinin,sokaktaki ağaçların,kısacası bitkilerin var olması için hormonlar kesinlikle gerekiyor. Bir tohumun çimlenmesinde,uzayıp genişlemesinde,farklılaşıp olgunlaşmasında hep hormonlar rol oynuyor. Yani hormon bitkilerin doğasında var aynı insanlarınki gibi…Yani insan sağlığı açısından hiçbir risk taşımıyor. Zaten sağlığımız açısından bu kadar risk taşısaydı,insanların besin olarak sebze meyve kullanmaması gerekiyordu. O halde kafamızdaki tüm tanımları silip doğrusunu öğrenmemiz gerekiyor. Bitki hormonları,bitkinin bünyesinde doğal olarak oluşurlar,bitkinin büyüme ve buna bağlı fizyolojik olaylarını kontrol ederler,bitkinin farklı organlarında sentezlenirler ve çok düşük konsantrasyonda bile etkinlik gösterebilirler. Artık tanıyamaz hale geldiğimiz sebze ve meyvelerimizse,ıslah edilen yeni çeşitlerin ve yetiştiği yerdeki çevre ve kültür koşullarının etkisiyle( gübrelemeden,toprak yapısından,aşırı sıcak ve soğuklardan),döllenme yetersizliğinden ve yanlış uygulanmış tarımsal ilaçlar nedeniyle kolaylıkla bu görünümü kazanmış olabiliyor. Örneğin,genleriyle oynanmış sebze meyveler daha büyük,daha gösterişli ve dayanıklı hale geliyor gelmesine;ama et sertliğinin artması ve şeker oranının azalması nedeniyle bu ürünlerin gerçek tatları,lezzetleri azalıyor. Bu durumun hormon kullanımıyla hiçbir ilgisi bulunmuyor. İki bacaklı havucu da o hale getiren hormon değil. Havuç bulunduğu toprakta büyürken toprakta bir taş parçacığına rastlarsa,ikiye bölünüp büyümeye devam ediyor. Sonuçta da iki bacaklı olarak karşımıza çıkıyor. Şaşırdınız değil mi? Bir şeyi enine boyuna araştırmadan emin olmamak gerekiyor açıkçası.

Bitkilerde doğal olarak bulunan hormonlarla beraber,bitkilerde doğal olarak bulunmasada hormonların yaptıkları etkilere benzer etkiler gösterebilen,yapay olarak elde edilebilen farklı kimyasal maddeleride içeren tüm maddelere “bitki büyüme düzenleyicisi”denir. Bizleri bitkisel besinler açısından riske sokansa,önerilen dozda ve yöntemlerle kullanılmayan tarımsal ilaçlar. Bu ilaçların biz tüketicilere ulaşması da en yaygın biçimde,bitkisel ürünlerimizin üzerinde bulunan ilaç kalıntılarıyla oluyor. Artık hepimizin kafasındaki düşüncelerin değiştiğini düşünüyoruz. Dikkat edilecek husus sebze ve meyvelerimizi bol suyla yıkayarak tam anlamıyla hijyenini sağlamaktır.

Dyt. Aslı İçingür

Total
0
Shares
Related Posts
Total
0
Share