Aile ve Evlilik Terapisi Hakkında merak ettikleriniz…

Aile ve Evlilik Terapisi nedir ve ne değildir?

Aile bireyleri arasındaki ilişkileri ele alıp,(ya da ailenin bir alt birimi;örneğin eşler ya da anne-çocuk,baba- çocuk ya da kardeşler arası ) yaşadıkları sıkıntılı ve zor süreçleri hem bireyin psikodinamiklerini kollayarak hem de bireyin sistem içinde değerlendirilmesine olanak tanıyarak ortak meselelerini belirlemelerine,sorunlarını sıralamalarına ve çözümleri için işbirliği yaparak çalışmalarına olanak sağlayan en yaygın ve pratik yaklaşımlardan birisidir.

Aile terapisi,bir aile üyelerini bir araya toplayarak,amatörce konuşmalar yapmak ve ya kendi sağduyusuna güvenerek öğütlerde bulunmak değildir. Ailenin bir üyesinde ortaya çıkan belirti ve ya sorunun ya da birkaç üyenin birlikte yakındıkları bir sorunun aile üyeleri ile toplu oturumda konuşup,sadece dile getirmesiyle herkesin sorunu artık bildiğini ve bunu kendiliğinden çözebileceklerini sanmaktan ibaret de değildir.

Normal-anormal,sağlıklı-sağlıksız,fonksiyonel-disfonksiyonel aile gibi tanımlarda ve ayırımlarda bulunulması söz konusu olmadığı gibi,Terapi ortamında Haklı- Haksız,suçlu- suçsuz ayrımının yapılması da asla söz konusu değildir.

Aile ve Evlilik Terapisti,Yeterli psikoterapi eğitimi ve deneyiminin yanı sıra özellikle aile terapisi yolundaki teknik yöntemleri de bilen,ayrıca uygulamada da belli bir klinik deneyime sahip kişilerdir.

Aile terapisinin amacı nedir? Hangi durumlarda gereklidir?

Aile içinde yaşanan zorluk ve sıkıntı ailenin bir ya da birden çok üyesinde,çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. İşleyişte zorluğu olan ailelerde çoğu zaman;bir kişinin belirlenmesi ile problemin kaynağı olarak tüm sorumluluğu o kişiye atfetme yönünde bir savunma mekanizması görülebilmektedir. Bu kişiler ise,sıkıntıları ile baş etmekte zorlanmakta ve kendi sıkılmışlığını,basılmışlığını,bastırılmışlığını ve bunalmışlığını ifade edememekten dolayı mağdur/muzdarip olmakta ve yakınmaktadır. Hem belirlenmiş kişinin hem de bütününde ailenin sıkıntılı döngüsünden çıkabilmesi ve sistemin rahatlatılması için,terapötik müdahaleye gereksinim duyulmaktadır.

Aileler daha çok hangi Problemlerle geliyorlar:

1. Çift terapisi için başvuranlar:

En çok biz anlaşamıyoruz diye başvuruyorlar,“beni dinlemiyor”,“beni anlamıyor,““birey olarak kabul etmiyor,kendi düşündüklerini düşünmemi,kendi davranışlarını uygulamamı istiyor “ya da “eşim beni aldatıyor ““başkasına aşık oldum,evliliğimi de bozmak istemiyorum “ve tabiî ki boşanmak istiyoruz,çocuklara nasıl söyleyeceğiz,( çoğu ise daha gerçekten boşanmaya hazır olmadığı halde eşine blöf olsun diye boşanmak istediğni söylüyor. vb. gibi …..

Genellikle çiftler “ben,sen,o “kavramlarında cümlelelrle geliyorlar,oysa “Biz”kelimesi çiftlere çok fazla geliyor,“biz “kelimesi deyince “benim içimde sen “olarak algılıyorlar,oysa “Biz “ kavramı;farklılıkların uyumu içinde,birbirini tamamlaması ve farklı kişiliklerin ortak paydada rahat nefesler alarak,yaşanması gereken bir süreçtir.

2. Cinsel Sorunlar için başvuranlar:

Vaginusmus,ilk gece korkusu,cinsel isteksizlik,erken boşalma,ereksiyon problemleri,cinsel fanteziler,çeşitli cinsel takıntılar,en çok da çiftlerden birisinin monotonlaşmış bir evlilik veya cinsel beraberlikten sıkılmış olması problemi ile geliyorlar.

Tabi bu problemlerin altında toplumsal örf ve adetler,çocukluk ve ergenlik çağında yaşanan aile içi ilişkilerin kalitesi veya taravmalar,yanlış cinsel bilgilendirme ( hatta hiç bilgilendirilmeme dolayısı ile yanlış duyumlar ve inanışlar edinme ),baskı ve yasakların getirdiği cinsel mitler v.b gibi daha bir çok sorun yatıyor.

3. Çocuklarının problemi için başvuranlar:

Çocukların yaş gruplarına göre değişen sebeplerle başvuruyor aileler:,inatçı,huysuz,sürekli ağlayan çocuk,veya içine kapanık,tırnak yiyen,okul başarısı düşük çocuk,eğer ergen ise;asi,ailenin kurallarına karşı gelen,ders çalışmayan çocuk,ya da ailenin istek ve arzularını yerine getirmekten bitap düşmüş,mükemmeliyetçi ailenin altında ezilen,ağzıyla kuş tutsa yaranamayan,içinde fırtınalr kopan çocuk,

Dikkat ederseniz hepsi de ailenin bir profilini yansıtıyor aslında,yani aile çocuğu terapiye getirmiş gibi görünse de aslında çocuk bir şekilde arıza çıkarak ( tabi bunu bilinçli bir şekilde yapmıyor ) aileyi terapi odasına getiriyor,ben bu çocukları önce kutluyorum,iyi ki bunlar yaşanmış ve siz terapi odasında daha işe yarar stratejiler geliştirerek çözüm yolu üretebileceksiniz diyorum.

20 yıl sonra Türkiye’de aile ilişkileri nasıl olacak? Aile bağları daha zayıflayıp bireyler bugün olduğundan daha mı çok yalnızlaşacak?

Aslında bireyselleşme ihtiyacı ile birliktelik arasında bir denge vardır,;ancak insanların kendi ekonomik ihtiyaçlarını karşılama becerisi arttıkça,ivme bireyselleşme lehine gelişecektir. Bu anlamda çift ilişkilerinde,iç içe geçmek yerine kesişen daireler modelindeki

gibi bireysel yapı daha ön planda,ortak alanda ise duygusal,cinsel,paylaşımların olduğu

bir yapıya doğru kayacaktır diye düşünüyorum.

KADIN

Çocuk

ERKEK

Evlilik kurumunda nasıl değişimler olacak? Bugün batıda olduğu gibi tek ebeveynli ailelerin sayısı artacak mı? Eşler,ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkilerde nasıl değişimler olabilir?

Evliliğin kurum özelliği,önemini ve ağırlığını yitirmeye başaldı maalesef. Sorunlu,problemli ilişkiler yerine,yaşamı kolaylaştırıcı özelliği öne çıkacak diye düşünüyorum.

Tek ebeveynli oluş,bu hayat koşullarında gerçekten altından kalkılması zor bir süreç,bu nedenle çiftler çocukları beraber büyütmek için çaba sarf ediyor. Ama yine de olmuyorsa,bir ilişki sağlıklı yürümüyorsa,eğer çiftler boşanma sürecini iyi yönetebilirlerse çocukların fazla zarar görmesi engellenmiş olur.

Çekirdek aile yapısında farklılaşmalar olabilir mi?

Çekirdek aile yapısının doğal gidişi var tabiî ki ancak,eş/ebeveyn/çocuk ilişkisinde daha özgürleşme,daha demokratik bir yapılanmaya doğru gidiyoruz. Yeni nesil ilişkileri biraz yüzeyel yaşıyor bu da aşırı bağlanmaların olmasını engelliyor tabiî ki.

Kadının sosyal hayata daha çok girmesi ve ekonomik özgürlüğünü kazanması veya başka sebeplerden ötürü boşanmalarda bir artış görülebilir mi?

Kadının sosyal hayata girmesi,ekonomik özgürlüğünü kazanması;yaşadığı sıkıntıları “kadındır çeker “söyleminden kurtarıp,özgürleşmeyi tercih ediyor. Ancak sosyo kültürel seviye arttıkça evliliklerdeki,konservatif ( iç içe geçmişlik ) yapı azalıyor. Aslında daha önce söylediğim gibi sağlıklı olanı da bu …

Cinsellik konusuna bakışta değişimler olacak mı? Örneğin ilk cinsel deneyim yaşı bugün olduğundan daha küçük yaşlara inebilir mi?

Aslında bütün çabamız cinselliğe bakış açısının değiştirilmesi yönünde. İnsanların Cinselliği,çok daha doğal,çok daha anlaşılır yaşamasını istiyoruz,bir tabu halinde olmamalı . Gençler doğru bilgilendirilmeli,yasak yerine sınırlar olmalı,her yaşın özelliklerini iyi bilmeliler ki,ilk cinsel deneyim yaşı düşmesin. Ülkemizde ensest ilişkiler hala kanayan bir yara,bunun temelinde cinsel bilgisizlik ve yasaklar yatmakta.

Gençleri bir çok yanlış ve sapkın ilişkilerden korumanın tek yolu,iletişim çağını yaşadığımız bu günlerde onların arkadaş,internet,vs. gibi kaynaklardan değil,anne,baba,psikolog,hekim gibi daha güvenilir kaynaklardan öğrenmelerini sağlamalıyız.

Eğer baskı ve yasakları arttırısak,özellikle kız çocukları baba sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalırsa,sağlıklı ergenlik geçirmekte sıkıntı yaşayabilirler.

Olumlu bir sonuç almak için gerekli terapi süresi nedir?

Kısa terapi yaklaşımı doğrultusunda yaklaşık olarak,ortalama 8-12 seans çoğu zaman yeterli olabilmektedir. Ancak kişinin yaşanmışlıkları arasındaki taravmalar,kendi ailesinden getirdiği hala devam eden sorunlar,ya da aile üyelerinin sayısı,aile düzeni ( bir çok kez ikinci evliliklerini yapan çiftlerin önceki evliliklerinden 2-3 çocuğu olduğu,yeniden kurulmuş ilişkiler de başvurabiliyor ) gibi etkenlere göre terapi süresi uzayabilir.

En çok merak edilen sorular,Terapistler nasıl yaklaşıyor? Terapi odasında neler oluyor?

Seans süresi 50 dakikadır. Bu süre içinde danışan veya danışanların durumlarını,sıkıntılarını,duygu ve düşüncelerini paylaşması ile biz terapistlerin belirlediği ve benimsediği ekol yada şekline göre,müdahalelerimiz söz konusu olmaktadır.

Burada esas nokta çiftin terapi odasına getirdiği sorun,gerçekten sorun mudur? Sorun kime göre sorundur? İçsel çatışmaların bir ürünü müdür? Yoksa evlilik en baştan yanlış bir zeminde mi kurulmuştur?

Bütün bunlara cevap alabilmek için ilk olarak aile genogramını çıkarıyor ardından da geçmiş yaşantıların öyküsünü alıyoruz. Evliliğin kuruluş aşamasındaki önemli kilometre taşlarını belirliyor ve bu güne kadar yaşanılan ilişki krizlerinin nasıl atlatıldığını yani çiftlerin kriz çözme becerilerini ölçüyoruz. Daha sonra çiftleri ayrı ayrı alarak ayna yöntemi ile karşı tarafı yargılamadan,suçlamadan sadece kendi dünyalarında neler olduğunu anlayabilmelerini sağlayacak içsel yolculuklarına eşlik ediyoruz. Böylece aslında karşılanmayan ihtiyaçlarının neler olduğunu, hangi yanlış düşünce,tutum ve davranış içinde olduklarını fark ediyorlar. Aynı dili konuşabilmek adına hem terapi odasında bilgilendirmeler yapıyor,hem de bilişsel değişikliklerine katkıda bulunacak uygun kaynaklar öneriyoruz. Sonra da çözüm yollarını birlikte irdeliyor,mutlaka ev ödevleri vererek terapi odasında gerçekleşen düşünsel değişimlerin davranışlara aktarılarak pekişmesine yardımcı oluyoruz. Bu bilişsel ve davranışçı terapi tekniklerinin yanı sıra çeşitli psikoterapi tekniklerini de altta yatan başka problemlerin tanımlanması ve çözümlenmesinde kullanıyoruz.

Eşlerden birisi terapilere katılmak istemiyorsa,mutlaka eşler birlikte mi gitmeliler ?

Eğer terapi programına katılmaya eşlerden biri isteksiz ise,evlilik danışmanlığı diğer eşle yürütülebilir. Böylece bir eşle terapist arasında iletişim kanalları açık kalarak evlilik sorunlarının çözümü konusunda çifte müdahalede bulunma imkanımız olur. Ama araştırmalar göstermektedir ki,çiftin birlikte evlilik danışmanlığına devam etmesi,evlilik sorunlarının çözümünde,tek bir partnerin kişisel danışmasına göre daha etkilidir. Çünkü sadece evde gerçekleşen olayları dinlemenin yanı sıra seanslar sırasında çiftin iletişim ve etkileşimindeki bozuk yapıları gözlemleyebilmek ve bu bozukluklara yerinde müdahale edebilmek de terapinin başarısını arttıracaktır.

Türkiye’de ne kadar yaygındır,daha doğrusu yaygın mıdır? Adana’da durum nasıl ?

Ülkemizde aile ve çift terapisi son yıllarda giderek artan bir öneme sahiptir. Aileler ve çiftler,sıkıntılı ve zor durumdan ve oluştan kurtulabilmek için tüm sistemde meydana gelebilecek bir değişime ihtiyaç duymaktadırlar. Sistemsel değişime olan bu ihtiyacın ve farkındalığın artmasına paralel olarak,terapistler de aile ve çift terapisini daha fazla öğrenmek ve uygulayabilir olmak,bu konuda uzmanlaşarak yetkinlik kazanabilmek durumu ile karşı karşıya kalmışlardır.

Adana’da 2004 yılında ilk Aile ve Evlilik Danışmanlığı Mantığını getrirdik,Psikiyatri sözcüğünden korkanlar için,“Ben Deli miyim ki “diyenler için Danışmanlık kavramı çok daha rahatlatıcı oldu. 2007 yılında da Çukurova ( hatta Günaydoğu ve doğu Anadolu dahil ) bölgenin ilk aile Danışma Merkezini kurdum. Şimdi birkaç tane daha terapi merkezi açıldı,sayılarının artmasını diliyorum,çünkü ihtiyacı olan çok yoğun bir nüfus var bölgede.

Diğer ülkelerle kıyaslandığında bizde bariz bir fark var mıdır?

Aile terapisiyle ilgili diğer ülkelerde çok fazla araştırma ve yayın/kitap bulunmaktadır ancak ülkemizde konuyla ilgili araştırma ve yayın,ihtiyacı besleyemeyecek kadar azdır. Yine de son yılarda durum giderek iyileşmektedir. Özellikle Aile ve Evlilik Terapisi derneklerinin kurulmuş olması sevindiricidir.

Aile Terapisine “rağbet”eden bir insan/aile profili var mı?

Aile terapisine duyulan ihtiyaç her kesimden ve her düzeyden ailelerde görülebilmektedir. Günümüzde kişiler sıkıntı ve zorluklara daha duyarlı olmakta ve bütün bir ömür belirlenmiş bir sıkıntılı döngüyü yaşamak yerine,bu duruma müdahale edilmesini ve sistemlerinin iyileştirilmesini talep etmektedirler. Ancak büyük şehirlerde talep daha yoğun olmakta ve ihtiyaca cevap verebilecek uzman terapistlerin bulunabilmesi daha kolay olmaktadır.

Farklı yaklaşım ya da metodlar neler ve hangisinin uygulanacağına terapist mi karar verir yoksa o belirli “vaka”mı?

Her uzman terapistin çalıştığı ve benimsediği bir ekol,yaklaşım,tarz vardır. Kendi benimsediği terapi yöntemlerinin yanı sıra,gelen vak’aya göre zaman zaman diğer yaklaşımlardan da yararlanabilmekte ve aslında süreci takip etmektedir.

Ben bunu bir tamircinin alet çantasına benzetiyorum,hangi durumda hangi alete ihtiyacınız olacağını bilirsiniz,bu nedenle her yere dolu bir çanta ile gidersiniz,ben 10 yılda alet çantamı tüm terapi teknikleri ile doldurmaya çalışıyorum,vakaya göre anında bir başka müdehalede bulunmanız gerekiyor ve tabi çantanızda mevcut ise….

Aile terapisininin başarılı olup olmadığı nasıl ölçülür? Terapinin başarısız olma ihtimali var mı? Başarı neye bağlıdır?

Aile terapisinde asıl amaç,sistemdeki tıkanıklıkların çözülmesi için önce farkındalık yaratmaktır,ardından aile üyelerinin bu fark ettikleri konulardaki kendi payına düşenleri kabul etmesi ve sistemin rahatlayarak başka bir doğrultuda yol almasıdır. Burada önemli olan kişilerin yeni deneyimler yoluyla büyüyüp olgunlaşmasına,değişip gelişmesine fırsat yaratmaktır.

Bazen terapistin ya da başvuran kişi veya kişilerin öngördüğü hedefler ve belirlediği özel/öznel istekler karşılanmamış gibi görünse de,aslında aile içinde yaşanılanlarda,sistemin her hangi başka bir yerinde değişikliğin meydana gelmesi ve sistemin nefes alması ile kişilerin kendi bireyselliklerinde daha sakin,makul ve mutlu olabilmeleri sağlandığında,terapinin başarısından söz edilebilir.

Unutmayalım ki toplumsal mutluluğumuz,refahımız ve güvenliğimiz sağlıklı aile yapısı ile mümkündür. Sağlıklı çocuklar sağlıklı evliliklerde yetişir,sağlıklı evlilikler de sağlıklı bireylerden oluşur. Hayat hem çok uzun hem de çok kısa….Hayatı ne kadar kaliteli yaşamak istediğinizle de alakalı,bu nedenle İlişkilerinizde yaşanılan problemler kangrene dönüşmeden önce,“Keşke “ dememek için çözüm yollarınızın çözüm yollarımız ile kesişmesini diliyorum.

Dr. Obengül Ejder

Acıbadem Adana Hastanesi

Dr. Obengül Ejder

Total
0
Shares
Related Posts

Şişmanlıkla Gelen Diyabet

Diyabet, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla artmaya devam eden, dünyanın en yaygın kronik hastalığı olarak kabul edilmektedir.
Total
0
Share