Bebeklerde Sık Rastlanan Barsak Problemleri

Yaşamın ilk aylarında rastlanan mide-barsak sorunları ve çözüm olacak tedavi yolları nelerdir?

Süt çocukluğu dönemi olarak adlandırdığımız,sütle beslenmenin egemen olduğu hayatın ilk bir yaşı,yaşamın en stresli dönemlerinden biridir.

Anne karnında,korunaklı bir yaşamdan dış dünyaya açılan ve çeşitli risklerle karşı karşıya kalan bebekler bu dönemde yaşamının en yoğun değişim sürecinden geçmektedir. Anne karnında kendi mide-barsak sistemi yerine,anne kanından beslenirken,artık kendi mide-barsak sistemini kullanarak ağızdan beslenecektir. Bu nedenle süt çocukluğu dönemi,tüm organ sistemlerinin olgunlaşmayı hedeflediği inanılmaz gelişim ve değişimleri içermektedir.

Bu sürekli devinime uygun bir beslenmenin sağlanması ve sürdürülmesi,o anda ve gelecekte,sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir durumdur. Yaşam tarzının tümden alt-üst olduğu bu süreçte,anne sütü ile beslenme streslerin azaltılabilmesinde çok önemlidir. Bugün tüm dünyanın kabul ettiği gibi,yaşamın ilk 4-6 ayında,yeterli olduğu sürece,sadece anne sütü ile beslenme esastır ve bebek beslenmesinde altın standarttır.

Anne sütü ile beslenen,büyümesi ve beyin gelişimi olağan bir bebekte her şeye rağmen çeşitli mide-barsak sorunları gelişebilmektedir. Olgunlaşma sancıları çeken bu sistemde,yaşam konforunu olumsuz etkileyen çeşitli tablolar oluşabilmektedir. İlk 12 aylık süreçte süt çocuklarında en sık gözlenen sorunlar:

•Kolik olarak adlandırılan karın ağrıları,
•Hava yutma,
•Reflü olarak adlandırılan mamaların ağıza gelmesi-kusma,
•Kabızlık.

Bu sorunlar birbirlerinden bağımsız olabildikleri gibi sebep sonuç ilişkileri içinde birarada da bulunabilirler. Hava yutma,reflü veya anne sütünün yeterli sindirilememesi kolik (karın ağrıları) nedeni olabilirken,tüm bu sorunlar inek sütü allerjisi zemininde de gelişebilirler.

İnfantil Kolik (IK)

Süt çocukluğu döneminin en sık rastlanan rahatsızlığı olan infantil kolik (İK),halen gizemini koruyan,aileyi ve hekimi çoğu zaman sıkıntıya sokabilen,maddi ve manevi birçok kayıplara neden olabilen bir sendromdur.

Farklı tanımları olmasına karşın Wessell’in tanımı en çok kabul görendir. Buna göre;gelişimi normal olan,sağlıklı 0-3 aylık bebeklerde görülen,en az üç hafta süreli,haftada üç günden,günde üç saatten fazla ve başka bir nedenle açıklanamayan biçimde huzursuzluk,ajitasyon ve ağlamaların olduğu tabloya İK denilmektedir.
Kimi yazarlar,yaşamın ilk üç ayında ailenin yakınmalarına neden olacak düzeyde olan,nedeni açıklanamayan yineleyen ağlamaları pratik olarak İK biçiminde tanımlamaktadır. Değişik yayınlara göre,tüm bebeklerin yaklaşık %10-40’ında görülen bu hastalıkta,ağlama nöbetleri özellikle öğleden sonra ve akşam saatlerinde olmaktadır.
Bebeklerin yalnizca %47’sinde belirtiler üç ay içerisinde kayıp olmaktadır. Yüzde 41’inde altıncı aya kadar,geriye kalan %12’sinde ise 12.aya kadar sürmektedir.


Klinik

Klinik tablo hafif,orta ya da ağır olabilir. Hafif tipte;bebekte yalnızca akşamları nedensiz bir huzursuzluk söz konusu iken,orta ve ağır formda ise,tamamen sağlıklı bir bebekte genellikle akşama doğru,yüzde kızarma ve kaşlarını çatma ile başlayan,ardından bacakların karına doğru çekilmesı ve şiddetli ağlama nöbetleri birkaç dakika sürdükten sonra sonlanır. Birkaç dakika sonra aynı nöbet yinelenir. Bu biçimdeki nöbetler yaklaşık 2-3 saat sürer ve bu tablo bağırsak guruldaması,gaz ve gaita çıkarımı ve ardından sakinleşme biçiminde biter. Ağlamayı açıklayabilecek bir neden yoktur. Bu sendrom genellikle yaşamın ikinci haftasında başlar,gittikçe şiddetlenerek 4- 8. haftalarda pik yapar ve yavaş yavaş azalarak üçüncü ayın sonunda kaybolur.

Etyoloji

Sağlıklı büyüyen ve gelişen bir bebeğe sahip ailede huzuru,konforu tümden yok eden,acilen doktora gitme gereksinimi doğuran bu rahatsızlığı açıklamaya yönelik çeşitli teoriler üretilmiştir. Bunların içinde en önemlisi ve üzerinde en çok çalışılanı psikolojik teorilerdir. Sorunlu,yetersiz veya stresli anne-bebek ilişkisi uzun yıllardır kabul görmüş bir nedendir. İlk bebeklerde ve ileri yaşta doğum yapan anne bebeklerinde sıklığın fazla olması da bu düşünceyi desteklemektedir. Düşük doğum kilolularda ve sigara içen annelerin bebeklerinde de görülme sıklığı fazladır. İkinci sırada gastrointestinal teoriler gelmektedir. Bazı çalışmalar,infantil kolikli çocuklarda barsaktan,özellikle alerjik gıdaların-inek sütü gibi,emiliminde artış olduğunu göstermektedir. Diğer sorumlu tutulan durumlar;barsakların hızlı çalışması,toklukta safra kesenin yeterli kasılmaması ve barsağa yeteri kadar safranın ulaşmaması ve beslenme tekniğinde hatalara bağlı aşırı hava yutulmasıdır. Havanın yutulması ve ağızdan çıkarılamaması,barsaklara geçmesi karında gerginlikle birlikte aşırı huzursuzluk oluşturabilmektedir. Kusmanın tabloya eklendiği durumlarda reflü olasılığı düşünülmelidir. Günümüzde üzerinde durulan diğer bir neden anne sütünün yeterli sindirilememesidir. Önce barsaklarda sindirilmeden kalın barsağa ulaşan anne sütü şekeri bakteriler tarafından fermente edilmekte laktik asit,hidrojen ve metan gazına dönüşmektedir. Sonuçta bebeğin poposunu yakarak pişik oluşturan asit bir dışkı (kaka) ve gaz oluşmakta ve bebekte huzursuzluk gelişmektedir. Asit dışkı,sağlıklı bir büyüme ve beyin gelişimi gösteren bebekte hızlı,gürültülü,ekşi kokulu bir kaka yapmaya neden olmaktadır. Bu esnada makat ağzında çatlaklar ve hatta kanlı dışkılama bile oluşabilmektedir. Bu durumda ailenin ve bebeğin huzuru için,bir süre,araya laktozsuz bir mama eklenebilir. İnfantil kolikle ilgili diğer önemli teori grubu alerjik olanlardır. İnek sütü allerjisi yaşamın ilk yılında %2.5 sıklıkta,anne sütü ile beslenenlerde %1.4 ve kutu mamalarla beslenenlerde %1.5 oranında bildirilirken,infantil kolikli bebeklerde bu oran %25’e ulaşmaktadır. Anne sütü ile beslenenlerde annenin diyetindeki süt ve süt ürünleri nedeni ile inek sütü proteinleri anne sütüne geçebilmekte ve çocukta allerjik tablo oluşturarak yaşam konforunu bozmaktadır.

Tüm aileyi hırpalayan infantil kolik tablosunun tedavisinde öncelikle bebeğin yeterli beslenip beslenmediği sorgulanmalı,infeksiyon,üşüme gibi nedenler araştırılmalıdır. Bebeğin beslenme tekniği gözlenmeli,aşırı hava yutması pozisyonel önerilerle engellenmelidir. Bundan sonraki en önemli aşama annenin ve ailenin bu olayın geçici olduğuna inandırılmasıdır. İnfantil koliğe etkili ispatlanmış bir ilaç yoktur. İnek sütü allerjisinden şüphelenildiğinde total IgE düzeyi ve spesifik IgE bakılarak anne diyetinden en az 14 gün süre ile inek sütü çıkarılmalıdır. Bu testler sonucu klinik düzelme sağlanırsa anneye inek sütü içermeyen diyet ve kalsiyum desteği önerilerek beslenme sürdürülmelidir. Anne sütünün olmadığı durumlarda özel antiallerjik hazır mamalar kullanılmalıdır.

Gastroesophageal reflu hastalığı ( GERD )

Tüm yaşlarda,özellikle yemek sonrası dönemde,doğal olarak görülen bu durum süt çocuklarında mide-barsak sisteminin yeterli olgunlukta olmaması nedeni ile daha belirgindir. Reflülü çocukların %20’sinde neden mide ile yemek borusu arasındaki sfinkterin yetersizliğidir. Alt özofagus sfinkter hipotonisitesi,geçici alt özofagus sfinkter gevşemeleri ve artmış intraabdominal basınç GERD ‘ ye yol açan bazı potansiyel faktörlerdir. Ayrıca pozisyon ve mide içeriği volümü de reflü sıklığını arttıran diğer faktörler olarak sayılabilir. Hastalık oluşturan reflüler 300 çocukta bir görülür. İnek sütü allerjisi de reflülü,sık kusan,kilo alamayan bebeklerde %30’a varan oranlarda etken olabilir. Mideden yemek borusuna reflü yaşamın ilk iki yılında,özellikle 4. ve 9. aylar dolayında belirginleşen geçici bir sorundur ve bebekte kilo yetersizliği,diğer organlara ait sorunlar oluşturmadıkça inceleme gerektirmemektedir.

Bu koşullar altına can sıkıcı bu sorun aşağıda sıralanan önlemlerle azaltılabilir veya engellenebilir. Önlemler üç ana başlıkta toplanmaktadır:

1. Beslenmeden sonra bebeğin öne doğru eğik pozisyonunda 30ºlik bir açıda yatırılması
2. Koyulaştırılmış mamalar (Anne sütünün olmadığı veya karışık beslenme durumunda çeşitli firmaların AR takılı mamaları kullanılabilir).
3. Az ve sık,sık besleme

Reflüler bebeklerin %90’ında 1.5-2 yaş dolayında tamamen geriler ve süt çocukluğu döneminin bitimi ile bu sıkıntılı durum sorun olmaktan çıkar.

Kabızlık

Günlük kaka yapma sayısında azalma ile birlikte,aslında,kuru ve sert dışkılama olarak tanımlanmaktadır. Normalde,sağlıklı bebeklerin 0-4 ay arasında dışkılama sayısı günde 1-7 kez,4 aydan sonra günde 2 kez ve bir yaştan sonra ise günde bir kezdir . Anne sütü ile beslenen bebekler,her koşulda,kutu mama ile beslenenlerden daha fazla ve daha yumuşak kıvamda dışkılarlar. Anne sütü ile beslenen bebeklerde,1-15 günde bir,ancak normal kıvamda (krema benzeri) dışkılama doğaldır ve kabızlık kabul edilmemelidir. Buna göre anne sütü ile beslenen ve sağlıklı büyüyen bebeklerde,önemli bir hastalık olmaksızın kabızlık görülmez . Altı aydan küçük ve sağlıklı büyüyen bebeklerde,normal kıvamda dışkılamadan önce 10 dakikayı aşan bir süre zorlanma ve ağlama nöbetlerinin görülmesi kabızlık olarak değerlendirilmemelidir. Bu bebeğin büyümesi ile gerileyen geçici bir durumdur.

Süt çocuğunda kutu mama ile beslenme esnasında kakanın sertleşmesi,yeterli emilemeyen yağlara bağlıdır. Bu kötü emilimli yağlar barsakta kalsiyumla bağlanır ve kakada beyaz renkli,sert kalsiyum sabunları oluşur. Kabızlığa yönelik özel kutu mamalar vardır . Böyle bir mamaya rağmen kabızlığın devamı halinde,meyve suları ve püreleri kullanılabilir. Bu meyveler:kayısı,kuru erik,taze erik,armut ve elmadır. Lif içeriği yüksek sebze çorba ve püreleri de kabızlığın önlenmesinde yardımcıdır.

Yukarıda sıralanan tüm mide-barsak sorunları,özünde bebeklerin gelişim sancılarından,streslerinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda ailelerin inandırılması,bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Ancak inek sütü alerjisi süt çocuklarının her türlü sıkıntılı durumunda hatırlanmalıdır.

Dr. Pınar Keskin

Total
0
Shares
Related Posts

Çocuklarda En Sık Görülen Kanser Türleri

Çocukların genetik yatkınlıkları yanında, çevre ve solunan havanın kirliliği ya da kimyasal ve her türlü fiziki ajana maruz kalmaları, onların küçük yaşta kansere yakalanma riskini artırıyor.
Total
0
Share